biyocal
  Hava kirliliği
 

 HAVA KİRLİLİĞİ

Hava kirliliği; havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede atmosferde bulunmasıdır. İnsanların çeşitli faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz yönde etkilenmektedir.

Hava kirliliğinin etkileri genel olarak şöyledir:
• Sürekli soluduğumuz havanın kirlenmesi, solunum yolu hastalıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin astım gibi hastalıklarda kirli hava çok etkili olmaktadır.
• Isınmada ve sanayide kullanılan fosil yakıtlar atmosferde birikerek asit yağmurlarının oluşmasına neden olur. Bu yağmurlar ise bitkilere zarar vererek ormanların yok olmasına neden olur. Bitkilerin zarar görmesi ise diğer tüm canlıları doğal olarak etkilemektedir.
• İnsanların kullandığı parfümlerden havaya karışan hidrokarbonlar, dünyayı güneş ışınlarının yakıcı etkisinden koruyan ozon tabakasına zarar vermektedir. Bu gazların etkisiyle ozon tabakasındaki delik büyümekte ve dünya güneşten gelen zararlı ışınlara karşı korumasız kalmaktadır.

Hava kirlenmesi ile atmosferdeki gaz oranları değişir. Son yüzyılda atmosferdeki CO* veCH* miktarlarının %15 oranında artması buna örnektir. Önümüzdeki yüzyılda ise bu artış oranının iki katına çıkması beklenmektedir.
Genel olarak havadaki kirleticilerin sağlığa etkileri şöyle toparlanabilir;

  • Solunum fonksiyonlarında bozulma
  • Solunum sistemi hastalıklarında artış
  • Kronik solunum sistemi  hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
  • Kronik kalp  hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
  • Kanser insidansında artış
  • Erken ölüm insidansında artış
Çevresel hava kirliliğinin toplum sağlığı ile ilişkisi değerlendirilirken yukarıda sıralanan doğrudan sağlık etkilerinin yanı sıra içme ve sulama suyu kaynaklarının, bitki örtüsünün zarar görmesi ve mikro klima değişiklikleri nedeniyle dolaylı etkilerini de göz önünde bulundurmak gereklidir. Tüm bunların yanı sıra ortamın nem oranı, sıcaklık, sıcaklık değişim hızı, rüzgarlar ve benzeri etmenler de çevresel hava kirliliğinin sağlık sonuçları üzerinde etkili olmaktadır.

Hava kirliliğini kaynaklarına göre üçe ayırabiliriz;

1-) Isınmadan kaynaklanan hava kirliliği 

Isınma amaçlı, düşük kalorili ve kükürt oranı yüksek kömürlerin yaygın olarak kullanılması ve yanlış yakma tekniklerinin uygulanması hava kirliliğine yol açar.


2-) Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliği 

Nüfus artışı ve gelir düzeyinin yükselmesine paralel olarak, sayısı hızla artan motorlu taşıtlardan çıkan egzoz gazları, hava kirliliğinde önemli bir faktör oluşturmaktadır. Buna önlem alınması için egzoz filitresinin sık sık kontrol edilmesi gerekir.

3-) Sanayiden kaynaklanan hava kirliliği 

Sanayi tesislerinin kuruluşunda yanlış yer seçimi, çevrenin korunması açısından gerekli tedbirlerin alınmaması (baca filtresi, arıtma tesisi olmaması vb.), uygun teknolojilerin kullanılmaması, enerji üreten yakma ünitelerinde vasıfsız ve yüksek kükürtlü yakıtların kullanılması, hava kirliliğine sebep olan etkenlerin başında gelmektedir.

A-) Sera Etkisi ve Küresel Isınma

Atmosferdeki karbon dioksit, metan, su buharı ve diğer bazı gazlar yeryüzünden yansıyan ısıyı tutarak dünyanın sıcaklığını korur. Bir seradaki camların serayı sıcak tutması gibi bu gazlar da dünyayı sıcak tutar ve buna sera etkisi denir. Başka bir deyişle atmosferde biriken karbon dioksit güneşten gelen ve yeryüzünden yansıyan ışınların geri gitmesini engeller ve dğnya ısınır. Eğer bu gazlar atmosferde olmasaydı Dünya şu an 30 dereceden daha düşük bir derecede olacaktı.



Sera Etkisi

Fosil yakıtların çeşitli alanlarda tüketimi, atmosferde karbon dioksit ve diğer sera gazlarının (metan, ozon, azot oksitleri, kloroflorokarbon) miktarını giderek fazlalaştırır. Bunun sonucunda doğal sera etkisi artar ve küresel ısınma ortaya çıkar. Bu sayede dünya, atmosfer ve okyanuslarda ortalama sıcaklık hissedilir biçimde artar.


Küresel ısınmayı sıcaklık artışı olarak tanımlasak da Dünya'nın dengesini bozmaktadır. Son yıllarda gördüğümüz gibi bir yer kurakken, bir yeri seller alıp başka bir yerde doğal afetler görülmektedir. Özellikle son 50 yıldır kendisini çok belli eden küresel ısınma sonucu yer altı suları da çekilmektedir. Buna ek olarak buzullar da çok belli bir şekilde erimektedir. Alplerde, Himalayalarda veya İzlanda'da büyük kütleli buzullar erimektedir. Bu olaylar büyük felaketleri de tetiklemektedir.

Sıcaklığın bu kadar değişmesi canlı türlerini de etkileyecektir. Çünkü sıcaklığa bağlı olarak bitki örtüsü, nem vb. birçok etken de değişir ve canlı türlerinden bazıları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelir.

Şubat 2007 tarihli Birleşmiş Milletler raporunda eğer dünyanın sıcaklığı şu ankinden 2 derece fazla olursa su sıkıntısının başlyacağı, 5 derece fazla olursa denizlerin 5 metre yükseleceği, dünyanın yiyecekler stoklarının tükeneceği ve 6 derece daha fazla sıcak olduğunda ise göçlerin başlayacağı belirtilmiştir.

Teknoloji geliştikçe Dünya'ya daha fazla zarar veriyoruz diyebiliriz ve bunda özellikle gelişmiş ülkelerin payı büyüktür. 
Küresel ısınmadan en çok etkilenecek bölgeler ise; Avrupa'nın güney kıyı kentleri, Afrika ve Asya'nın orta kesimleri olacaktır.

Ek Bilgi: Kyoto Protokolü

Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin 2000 yılındaki sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesinde tutmak için BMİDÇS’nin yetersiz olduğundan hareketle, yükümlülüklerin daha sıkı hale getirilmesi ve bağlayıcı bir belge olması amacıyla hazırlanmıştır. Kyoto Protokolü’nün hedefi, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmenin EK-I’inde yer alan ülkelerin sera gazı salımlarını 2012 yılına kadar 1990 seviyesinin % 5.2 altına düşürmektir.

Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girebilmesi için 1990 yılında hesaplanan toplam CO2 emisyon miktarının en az %55’inden sorumlu EK-I ülkelerinin içinde yer alacağı 55 ülke tarafından onaylanmasının gerekliliği ve ABD’nin Protokolü onaylamaması nedeniyle 1997 yılında oluşturulan Protokol uzun sure yürürlüğe girememiştir. Rusya Federasyonunun 18 Kasım 2004 yılında Protokolü onaylamasıyla birlikte Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 yılında resmen yürürlüğe girmiştir.

Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü ile kontrol altına alınan sera gazları dışında kalan gazlar Kyoto Protokolü kapsamına alınmış ve Protokol ile ilk etapta 6 sera gazının toplam emisyonuna sınırlama getirilmiştir. Bu gazlar:

  • Karbon dioksit (CO2)
  • Metan (CH4)
  • Diazot Monoksit (N2O)
  • Kükürt hekzaflorid (SF6)
  • Perflorokarbonlar (PFCs)
  • Hidroflorokarbonlar (HFCs)

B-) Karbon Ayak İzi

Yeryüzünde yaşayan her birey ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi ya da satın aldığı ürünlerle atmosfere karbon dioksit salınımına yol açar. Örneğin; otomobil kullanırken motorda yakıtın yanmasıyla karbon dioksit açığa çıkar.

Aynı şekilde kullandığımız çeşitli tüketim malzemelerinin üretim aşamalarında, evlerimizi fosil yakıtlarla ısıttığımızda atmosfere karbon dioksit salınmaktadır. Bu ve benzeri olaylar sonucunda atmosfere salınan karbon dioksitin tamamına bireylerin karbon ayak izi denir. Karbon ayak izi genellikle bir yıllık zaman dilimi için hesaplanır. Kilogram ya da ton ile ifade edilir.
Örneğin; özel araçla yaklaşık 6 km, uçakla yaklaşık 2 km gitmek, bir bilgisayarı 32 saat çalıştırmak şeklindeki etkinliklerin her biri karbon ayak izinize 1 kg COeklenmesine neden olur. Başka örnekler vermek gerekirse:
⇒ 5 plastik poşet, 2 plastik şişe kullanmak
⇒1/3 hamburger yemek vb.

Çeşitli nedenlerle atmosfere yaydığımız CO2'yi azaltmamız ve ormanları çoğaltarak doğal dengeyi yeniden kurmamız gerekir.

C-) Ozon Kirliliği ve Ozon Tabakasındaki İncelme

Hava kirliliği insanlar ve diğer canlılar üzerinde çeşitli etkiler yapar. Örneğin; karbon monoksitin kandaki hemoglobin ile birleşerek oksijen taşınmasını engellediği, kükürt dioksitin üst solunum yollarını tahriş ederek solunum yolu hastalıklarının artmasına neden olduğu bilinmektedir. Bunların yanı sıra, güneş ışığının etkisiyle tepkimeye giren egzoz gazları, kirli havadan oluşan duman bulutları içine alan ozon(O3) ve azot dioksite(NO2) dönüşmektedir. Bütün bunların sonucunda atmosferin yeryüzüne yakın kısımlarında ozon kirliliği meydana gelmektedir. 

Ozon tabakasının incelmesi kadar yeryüzüne yakın kısımlarda ozon gazı oluşumuna bağlı ozon kirliliği de tehlikelidir. Ozon yoğunluğu yüksek havayı soluduğumuzda göz, burun ve boğaz dokuları tahriş olmaktadır. Ayrıca bitkilerin büyümesi, gelişmesi ve meyve oluşumunu olumsuz etkilemektedir. 

Ozon tabakası stratosferdedir ve hava kirliliği güneşten gelen zararlı ışınları tutan bu katman zarar vermektedir. Ozon tabakasını kloroflorokarbon gibi kimyasal maddeler etkiler, bu tabaka incelir ve güneş ışınlarını tutamaz hale gelir. Güneş ışınları yeryüzüne ulaşınca ise büyük zarar verir.

Ek Bilgi: Kloroflorokarbon gazları buzdolaplarında, klimalarda, deodorantlarda kullanılmaktadır. Bu gazlar ozonla tepkimeye girip ozon tabakasına zarar verip inceltir ve ozon tabakası güneşten gelen zararlı ışınları tutamaz hale gelir.

D-) Asit Yağmurları

Asidik yağmur, asidik kimyasalların yağmur, kar, sis, çiğ veya kuru parçacıklar halinde düşmesine verilen isimdir. Atmosfere yayılan kükürtdioksit ve azotdioksit gazlarının kimyasal dönüşümlerden geçtikten sonra bulutlarıdaki su damlacıkları tarafından emilmesi ile oluşur. Daha sonra bu damlacıklar yeryüzüne yağmur, kar gibi yollarla düşerler. Bu toprağın asitlik miktarını arttırır ve tatlı su kaynaklarının kimyasal dengesini bozar. Başka deyişle fosil yakıt atıklarının doğal su döngüsüne karışmasıdır. Güneş ışığı bu gazların su buharıyla tepkimesini hızlandırır.

Havadaki tipik çap konsantrasyonunda oluşan yağmurun pH'ı 5.6 civarındadır. Bu yüzden pH'ı 5.6'nın altındaki yağmur asit yağmuru olarak nitelendirilir.

Ama doğal asit kaynakları yüzünden yağmurun pH'ı zaten 4.5 ile 5.6 arasında değiştiği için 5.0'ın altı daha doğru bir ölçü olarak nitelendirilebilir.

 

Asit yağmuru akarsuların zehirlenmesi ve yüksek irtifalardaki ormanların zarar görmesinin başlıca sebeplerindendir.
Asit yağmurlarının etkisiyle topraktaki alüminyum ve civa benzeri bileşikler ayrışıp yağışla su kaynaklarına karışır. O ortam yaşayan su ürünlerinde(balık, midye vb.) besin zinciri yoluyla ağır metaller birikir. Bu ürünler insanlara besin yoluyla taşınınca ise zehirlenme veya kanser olabilir.

Hava Kirliliğini Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler:

 

  • Sanayi tesislerinin bacalarına filtre takılması sağlanmalı,
  • Evleri ısıtmak için yüksek kalorili kömürler kullanılmalı, her yıl bacalar ve soba boruları temizlenmeli,
  • Pencere, kapı ve çatıların izolasyonuna önem verilmeli,
  • Kullanılan sobaların TSE belgeli olmasına dikkat edilmeli,
  • Doğalgaz kullanımı yaygınlaştırılarak, özendirilmeli,
  • Kalorisi düşük olan ve havayı daha çok kirleten kaçak kömür kullanımı engellenmeli,
  • Kalorifer ve doğalgaz kazanlarının periyodik olarak bakımı yapılmalı,
  • Kalorifercilerin ateşçi kurslarına katılımı sağlanmalı,
  • Yeni yerleşim yerlerinde merkezi ısıtma sistemleri kullanılmalı,
  • Yeşil alanlar arttırılmalı, imar planlarındaki hava kirliliğini azaltıcı tedbirler uygulamaya konulmalı,
  • Toplu taşım araçları yaygınlaştırılmalı,
  • Fosil yakıt kullanımı yerine; enerji kaynağı olarak, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi vb. kullanılmalıdır.
 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) buradaydı!  
 
Bu çalışma, Burak Barış Keleş ve Ozan Özkiper'in özverili çalışmalarının ürünüdür. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol